Yasal Uyari

Aksi belirtilmedikce bu sitede yayinlanan tum yazilarin ve fotograflarin telif hakki yazarina aittir. Izinsiz yapilan tum alintilar icin hukuki yollarin acik oldugu hatirlatilir.
-----------------------------------------

Tanitim

Bu blog, cok yazarli olup Montessori Egitimi mail grubu uyelerinin yazilarindan olusmaktadir ve Montessori Egitimi ile ilgili yazilar icermektedir. Yazarin ismi (ya da takma ismi) yazinin genelde basinda ya da sonunda yer almaktadir.

Buyuyorum Egleniyorum Ogreniyorum aktiviteleri her iki haftada bir konu degistiren ve uyelerimizin cocuklar ile yaptigi calismalari icermektedir.

Buyrun, hosgeldiniz...


31 Mart 2010 Çarşamba

Montessori Semineri Notları / İstanbul / 28.03.2010

Berna & Ekin (41 ay)

http://ekinvebiz.blogspot.com/

Ankara'da bulunan Binbir Çiçek Çocuklar Evi Montessori Okulu'nun yöneticisi, 3-6 yaş Montessori eğitmeni Hilal Mutlusoy Öktem, sevgili Nuran'ın özverili uğraşları sonucunda 27-28 Mart'ta İstanbul'da "Montessori Semineri" vererek bizlere Montessori felsefesinin temel ilkelerini, evde uygulamaların prensiplerini ve kendi okulunda ve kendi çocuklarıyla yaşadıkları deneyimleri anlattı.



Seminer'in ilk bir saatinde katılımcılar kendilerini tanıttılar, her kişi için minik bir şarkı söyledikten sonra :) Birbirimizi tanımak ortamın daha rahat ve sıcak olmasını sağladı bence.


Daha sonra Maria Montessori'nin yaşamından kısaca bahsetti Hilal Hanım, Montessori'nin temel ilkelerini ve Montessori sınıflarında bulunan materyalleri ve kullanım amaçlarını anlattı.

Seminer sırasında aldığım notlar kısaca şöyle:
  • Montessori eğitimi yetişkin merkezli bir eğitim değil, yetişkinden bağımsız. Montessori felsefesinin odağında çocuk var. Yetişkinin rolü kolaylaştırıcı ve ortam hazırlayıcı olmalı.
  • Çocuğun özünde gelişmek var. Çocuk, topluma adaptasyon yeteneği olan bir varlık. Eğitimde çocuğun bize verdiklerini temel almalıyız.
Montessori Sınıfında Bulunan Materyaller;
  • Duyu Materyalleri: Montessori duyu materyalleri beş duyuyu geliştirmeye yönelik materyallerdir. Çocukların koklama, duyma, dokunma, görme duyuları "duyarlılık dönemleri"ni geçirmeden uyaranlarla sık sık karşılaştırılmalıdır.



(Buraya eklediğim sınıf fotoğraflarını Hilal Hanım'dan aldım. Seminerde bol bol Mira'cığın fotoğraflarını gördük. Umarım buraya eklememde bir sakınca yoktur :) )

  • Günlük Yaşam Materyalleri: Eller pratik hayat uygulamaları için çok önemlidir. Kuru çalışmalar, sulu çalışmalar, (kaptan kaba aktarma çalışmaları), yiyecek hazırlığı gibi günlük hayatta her evde bulunan malzemelerle yapılabilecek çalışmalar el ve parmak kaslarının gelişimine yöneliktir.
  • Matematik Materyalleri: Matematiği kolaylıkla öğretmeleri açısından bu materyaller çok etkileyicidir.
  • Dil Materyalleri: Montessori dil materyalleri yazılı ve sesli olmak üzere iki kısımdan oluşur. Yazılı kısım el ve parmak kaslarıyla ilgilidir. Daha önceki çalışmalar kasları geliştirerek yazmaya hazırlık sağlar. Sesli kısım ise harflerle ve seslerle yapılan oyunlardan oluşur.
Eğitim içten dışa gelişir. Montessori eğitimi, çocuğun ihtiyaçlarına göre gelişen bir sistemdir. İhtiyaçlarının anlaşılabilmesi için çocuğun gelişim evrelerini bilmek gerekir.
Prof. Dr. Hugo De Vris'in tırtılların beslenebilmek için ışığa karşı duyarlı olmalarını gözlemlemesi üzerine geliştirdiği "duyarlılık dönemleri" kavramını Maria Montessori çocuklar için uyarlamıştır. Montessori çocuk gelişimini 0-3 yaş, 3-6 yaş, 7-12 yaş ve 13-18 yaş olarak evrelere ayırmıştır. Her yaş döneminin kendine özgü duyarlılıkları vardır ve özellikle o-6 yaş dönemi duyarlılıkları özellikle çok önemlidir.
Duyarlı evreler, zamansal açıdan sınırlıdır ve çocuk, bulunduğu yaş döneminin gelişim gereksinimlerine göre desteklenmelidir.

  • 0-3 yaş dönemi: Çocuk konuşmayla ilgilenir. Sürekli çevresindekileri dinler. Montessori felsefesi, çocuğun gerçek potansiyelinin kendisi olduğu gerçeğine dayanır. Bu nedenle yetişkin konuşma için doğru örnek olmalı. Ne çok ne de az konuşarak, çocuğun dil gelişimini desteklemek gerekir.
  • 0-6 yaş dönemi: Duyular için çok önemli bir dönem. Tüm duyularını kullanabileceği olanaklar sağlanmalı. İlk 6 yılda edindiği duyu deneyimleri, çocuğun dünya ile ilgili farkındalıklarını belirler. Gelecekte sadece izleyen değil, dokunmak, hissetmek yani "yaşamak isteyen" insanlar olabilmeleri için duyu deneyimleri çok önemlidir.
  • 2 yaş dönemi: Bu dönemde çocukta düzene karşı hassasiyet başlar. Koyduğu şeyi yerinde bulmak istemesi, ya da bir eşyayı hep aynı yerde görmek istemesi gibi. Bunun nedenini iyi gözlemlemeliyiz. Bu hassasiyeti algılayıp ona göre davranmak, ileride oluşacak düzen anlayışlarında etkili olabiliyor. Bu hassasiyetlerine müdahale etmemeli, saygı duymalıyız. Kendi düzen anlayışımızı dayatıp çocukla inatlaşmamalıyız.
  • 0-4 yaş arası: Kaba motor hareketlerinin geliştiği dönemdir. Bebekler içten gelen yönelimle ellerini, ayaklarını daha sonra dönebilmeyi keşfeder ve kaslarını hareket ettirmeyi öğrenir. 0-4 yaş arası çocukları kaba motor hareketleri yapabilecekleri alanlara götürmeliyiz. Çocuklarımızı pusetlerle gezdirmek yerine onların yürümelerini sağlamalıyız, çünkü yürüme sırasında dünya ile ilgili öğrendikleri çok önemli. (Bu arada Hilal Hanım'ın söylediğine göre her çocuk yaşı kadar km yürüyebilirmiş)
  • 2,5-5 yaş arası: Sosyal deneyimler önem kazanıyor. Sosyal rolleri görüyor ve hayat deneyimi kazanıyorlar. Mahalle yaşamındaki sosyalleşme deneyimi büyük şehirlerde yaşanamıyor. Bu nedenle okullar ve aileler, çocuklar için sosyal yaşantılar hazırlamalılar.
0-6 yaş döneminde çocuğun özsaygı/benlik saygısı kazanabilmesi için, tercihlerine bireysel onuruna ve varoluşuna saygı göstermeliyiz. Çocuk öğrenmeyi gerçekleştirirken yetişkinler olarak görevimiz, alçak gönüllü olup bir adım geride durabilmek ve ortamı çocuk için düzenlemektir.
Çocuğun rol modeliyiz, ve çocuk tarafından sürekli gözlem altındayız. Bunu unutmadan, bu bilinçle hareket etmeliyiz. Örneğin tepsi ya da sürahiyi tek elle taşımamalıyız, çünkü çocuğumuz da bizi örnek alıp tepsiyi tek elle taşımaya çalışabilir.

Montessori Okullarında Sınıf Düzeni:
Montessori sınıflarında geniş alanlar vardır. Çocukların farklı ihtiyaçları ve farklı kişilikleri olduğu için bu geniş alanlara ihtiyaç var. Sınıftaki her materyal de farklı ihtiyacı karşılamak için yer alır. Sınıf içinde tüm çocuklar meşguldür, yapılacak işleri vardır, fakat acele ve itiş kakış yoktur. Bunu izlediğimiz videoda da gördük, her çocuk kendi hızında ve kendi seçtiği işle meşguldü, sınıfta bir hareketlilik vardı fakat karmaşa ve gürültü yoktu.
Bu aşamada Hilal Hanım bize günlük hayat çalışmalarının çocuğa nasıl gösterilmesi gerektiğini ve bu uygulamaların sınıfta ve evde oluşuyla ilgili farkları anlattı.
  • Çocuk etkinliğe davet edilir, çocuk isterse etkinlik yapılır.
  • Çocuğa etkinliği gösterirken sessiz olmalıyız. Konuşarak anlatmak çocuğun keşfetmesini engeller. Soru sorduğunda kısa açıklama yapabiliriz. Ama birçok duyusunu birden meşgul etmemeliyiz. (Hilal Hanım, süngerle kaptan kaba su aktarma uygulamasını önce konuşarak, her aşamasını anlatarak, sonra da sessizce yaptı. İkisi arasındaki fark gerçekten etkileyiciydi. Sessiz olduğunda yaptığı eyleme daha çok konsantre olabildik.)
  • Uyaran bombardımanı çocuğun dikkatini dağıtır, konsantrasyon olamamasına neden olur. Bu nedenle okulda da evde de yalın bir ortam yaratılmalı. Yalın ortam bir işi başlayıp bitirebilmek için konsantrasyonu sağlar.
  • Çocuklar süreci severler, sonuca odaklı değildirler. Bu yüzden yetişkin telaşlarımızdan arınıp süreçten zevk almalıyız. Öğretme telaşıyla yaklaşırsak çocuğumuz da bundan rahatsız olur.
  • Süreci bozacak müdahalelerden kaçınmalıyız. Örneğin çocuk sulu bir çalışmaya başlamış, fakat önlük takmayı unutmuşsa, çalışması bozulup müdahale edilmez.
  • Çalışmalarda yetişkinin müdahalesi olmaksızın çocuğun hata kontrolü yapabilmesi önemlidir. Kap ve sürahi ile yapılan çalışmalarda suyun dolacağı yerin çizgi ile belirtilmesi gibi.
Kaptan kaba süngerle su aktarma


Sürahiden ince ağızlı bir şişeye huni ile su aktarma


Şişeden tekrar sürahiye boşaltılır

Tepsi küçük bir süngerle silinip temizlenir





Kaptan kaba damlalıkla su aktarma


Bir kase makarnanın içinden mıknatısla metal parçaları bulma


Bulunan metal parçalar fotoğraftaki yerlerine yerleştirilir

Sınıfla ev, uygulamalar açısından çok farklıdır. Sınıf uygulamaları evdeki kadar esnek değildir. Buna rağmen evle en barışık sistem Montessori eğitimidir. Evde kullandığımız birçok malzeme Montessori eğitiminde kullanılır. Evde uygulama yapılırken evin doğallığından uzaklaşılmamalıdır. Ev sınıf değildir ve annelik ile öğretmenlik çok farklıdır.
Karma Yaş Sınıfları: Montessori sınıflarında herkes kendi öğrenme hızında ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda ilerler. Yıl içinde isteği zaman sınıfa katılabilir. Hazır olan öğrenci yılın herhangi bir döneminde üst sınıfa geçebilir. Her çocuk için bireysel program uygulanır.
Montessori sınıflarında her yaştan, dilden ve kültürden çocuklar vardır. Yaşça büyük çocuklar küçük olanlara model oluşturur, küçükler büyükleri gözlemleyip öğrenir. Sınıflarda her materyalden birer tane vardır, çocuğun iradesini kontrol edebilmesi için bu gereklidir. Sınıflar sade ve yalın olarak düzenlenir. Sadelik çocukların motivasyonunu arttırır.
Ayrıca Montessori sınıflarında yapılan tüm etkinlikler cinsiyet ayırımsızdır, kız ve erkek çocukları için ayrı çalışmalar yoktur.
Çalışmalar çocuğun hazır oluşuna göre basamaklandırılır. Her aşama bir sonraki aşama için hazırlık niteliğindedir. Çalışmalardaki her adım sürecin bir parçasıdır.

Montessori Eğitiminde Ev Düzeni:
  • Yatak: Montessori'ye göre yatak yerde olmalıdır. Çocuğun hayatı erken tanıması erken bir fırsattır bu, çocuğa hem hareket rahatlığı sağlar, hem de güvenlidir. İstediği zaman yatağına ulaşır, istediği zaman yataktan çıkıp odasını keşfeder.
  • Ayna: Kendisini görüp tanıması, kendisiyle ilgili bir imaj oluştırabilmesi için ayna çok önemli bir objedir.
  • Güvenli açık raflar: Oyuncak ve materyaller için açık raflar oluşturulmalıdır. Böylece çocuk güvenli ve yapılandırılmış bir çevrede rahatça oynayıp keşfedebilir.
  • Masa: Çocuğun masası, kimi zaman keşif yeri, kimi zaman ilk atıştırmalarını yediği yer, sanat çalışmaları için zemin ya da arkadaşlarıyla sosyal paylaşımları gerçekleştirdiği yer olarak anlam kazanır.
  • Özel köşeler: Çocuğun çalışıp oynayacağı özel köşeleri olmalı. Onun boyuna ve ihtiyaçlarına göre hazırlayacağımız küçük alanlar oluşturmalıyız.
Hilal Hanım'a göre evde materyal bulunması şart değil. Hatta kendisi evde materyal bulundurulmasını "lüks bir çaba" olarak nitelendirdi. "Evdeki her malzeme ile günlük yaşam deneyimi kazandırabiliriz çocuklarımıza" diyor Hilal Hanım. Örneğin suyla oynamak çok önemli deneyimler kazanmalarını sağlar. Çocuğumuzu doğayla barışık bir şekilde yetiştirmeliyiz. Bitki yetiştirerek, çimlerde çıplak ayak dolaşarak, etrafımızdaki sesleri dinleyerek, ağacın mobilyaya dönüşüm sürecini bir atölyede izleyerek hayatla ilgili çeşitli deneyimleri birlikte yaşayabiliriz. Her şeyden önce biz çocuğumuzun ebeveyniyiz, öğretmeni değiliz. Önemli olan çocuğumuzla yaşadığımız sürecin keyfini çıkarmaktır.
Hilal Hanım'ın dediği gibi, seminerde anlatılanlar, konuşulanlar okyanusta bir damla niteliğinde. Hepimizin çocuğu farklı ve çocuğumuzla yaşadığımız deneyimler de farklılık gösteriyor. Hepimiz çocuğumuzla birlikte dünyayı yeniden keşfediyoruz. Montessori felsefesi de bize bu anlamda kılavuzluk eden çok önemli bir yol gösterici. Bu süreçten keyif alabilmemizi diliyorum.
Hilal Hanım'a anlattıkları için tekrar teşekkür ederiz. Bunlar dinlerken aldığım notlara dayanarak yazdıklarım. Umarım en az hata ile aktarabilmişimdir :))

29 Mart 2010 Pazartesi

BEÖ: Yaşadığımız Şehir

Yaşadığımız şehir Adana. Detayları bloğumuzda...
Sevgiler,
Sedef & Derin(21 ay)
http://www.akifamily.com

24 Mart 2010 Çarşamba

"Bana kendi başıma yapmayı öğret" - Adana'da Montessori Semineri

Sevgili Iraz'ın yoğun çabaları ile Adana'da 27 Şubat 2010 tarihinde bir montessori semineri düzenlendi. Ankara'da bulunan Binbir Çiçek Çocuklar Evi'nin sahibi, 3-6 yaş montessori eğitmenliği ve okul direktörlüğü sertifikası bulunan, Hilal Mutlusoy Öktem, bir gününü bize ayırarak evde montessori uygulamaları hakkında bilgilendirmede bulundu. Bu seminer sırrasında aldığım notları sizlerle paylaşmak istedim. Aslında en başında bakıcımızın da bu seminere gelmesini istemiştim ama o zaman Derin'e kim bakacak sorusu gündeme gelince yanlız katıldım. Sonradan da farkettim ki, notları hep sanki onunla paylaşmak için almışım.

Öncesinde biraz bizim montessori tarihçemizi anlatayım. Kızım doğduktan sonra internette karşılaştım bu felsefe ile daha sonra da Montessori eğitimi yahoo grubuna katıldım. Şimdi iyiki katılmışım diyorum. Hem oradaki paylaşımlarla hem de daha sonra kendimde oluşturduğum kütüphanem ile daha yakından tanıma fırsatım oldu. Kendi düşünüşüme çok yakın buldum. Okumaya devam ettim. Devam ettikçe ve Derin'i gözlemledikçe söylenenlerin doğruluğunu gördüm. Şaşırdım, sevindim. Hala okumaya devam ediyorum.Dört dörtlük tüm bildiklerimi uygulayabiliyor muyum, hayır tabiiki ama bunu aklıma takmaktan da vazgeçtim. Neleri uygulayabilirsek kar diye bakıyorum. Herkesin kendi durumuna uygun bir yorumlaması oluyor bu tip felsefeleri benimki de biraz oyle. Hilal Hanım biz sorular sordukça, bir yerde, "bir anne montessori eğitimcisi değildir. Anne annedir. Ben evde çocuklarıma o şekilde davranmıyorum." gibi bir cümle kurmuştu seminerde. Haklı aslında. Aktivitelerde istenilen düzeni sağlamada ben de boyle bir ayırım olsa guzel olurdu diye dusunuyorum. Çünkü çocuğunuzla paylaştığınız bir dili yavaş yavaş da olsa montessori aktivitesi tarzına çevirmeniz zor olabiliyor. Okulda benzer bir yaklaşıma farklı bir çevre olarak algılayarak daha kolay adapte olabilir. Eğitmen olmanın verdiği yaklaşım tarzı da tabiiki burada belirleyici rol oynar. Ama maalesef bizim burada, Adana'da, %100 montessori felsefesi ve uygulamaları ile faaliyet gösteren bir mekanımız olmadığından, ben yine de yapabildiğim kadar yapmaya devam edeceğim. Nasıl mı? Öncelikle daha az konuşarak. Nedense, bende ve çevremde hep yapılan aktiviteyi anlatarak yapma alışkanlığı var. Ben aslında bu durumun çocukların sözcük dağarcığını genişlettiğini düşünürüm. Fakat hem Derin'in yaptığı işe dışarıdan müdahale etmemek, hem konsantrasyonunu bozmamak adına susmak önemli. Bir başka kritik önemini daha paylaştı Hilal Hanım. Süngerle suyu kaptan kaba aktarma aktivitesini gösterirken ilkini konuşarak gösterdi, ikincisini de hiçbir kelime soylemeden. Sessiz gösterimde o kadar konsantre olunabiliyorki yapılan eyleme, kendime şaşrıdım.Üstüne Hilal Hanım " konuşarak yaptığımda su damlalarının sesini farketmiş miydiniz?" diye sordu. Cevap: Hayır! Sonuç olarak kendim sustum. Etraftakileri susturmam zaman alıyor, ya da yanlış soyledim olmayacak. Ama ona aklımı takmaktan da vazgeçtim. Derin'de belli bir yere kadar geldik. Defne'de daha bilnçli oluyoruz. Bakalım bu açıdan farkı göreceğiz. Bu konu ile bağlantılı Hilal Hanım'ın başka söyledikleri alıntı halinde aşağıdadır:
  • Çocuk görsel olarak bir kere uyarılıyorsa, işitsel olarak uyarmıyoruz. Çalışmalarımızı sessizce gösteriyoruz.
  • Tek duyuyu uyardığımızda daha çok ciddiye alıyorlar.
  • "Şimdi sana bir çalışma göstermek istiyorum, beni izler misin?" cümlesi ile dikkatini sunuma yönlendirebiliriz.
  • Süreç tam ortasında kesilmemeli. Daha dediğini tamamlamadan "bunu mu demek istiyorsun" demek süreci kesmek oluyor.Bu bizim onu desteklediğimizi düşündüğümüz ama onun gelişimini engelleyici bir davranıştır.
Çok beğendiğim bir başka cümle "Çocuklar sonucu değil süreci severler." Kuleyi en yükseğe tırmandırmış, tüm şekillleri deliklerden atmış kimin umurunda. Derin'in değil. "Kule yapalım" diye başlayıp üç dört blok üstüste koyup, yıkıp, yeniden yapar, yıkıp tekrar yapar kızım. Düzgün koymak da önemli değil onun için. Bizim gözümüze batıyor oyle seyler, aman yıkılacak diyoruz, sonrasında neden olduğunu bilmeden ,yıkılınca üzülüyor çocuklarımız. "Çocuk bir aktiviteyi kendi ikna olana kadar yapmalı" diyor Hilal Hanım. İkna olunca zaten başka bir aktiviteye/oyuncağa geçiyorlar öyle değil mi?

Düzen de önemli başka bir konu. Bir çok bacağı var aslında bu konunun montessori felsefesinde, çocuğa göre düzenlenmiş çevre (bir başka yazımda bizim çevremizi de anlatacağım), oyuncaklarının aynı yerde olması oynandıktan sonra kaldırılıp sonraki oyuncağa öyle geçilmesi gibi düzeni destekleyici davranışlar ve belki de en önemlisi, Montessori'nin anlattığı duyarlılık dönemlerinden biri olan düzen. "1-3 yaş arasında ev içerisindeki düzenine saygı duyulmalı.".Eğer rafından oyuncak eksiltilecekse birlikte yapılmalı bu iş, uyandığında sizin o uyurken kaldırdığınız bir oyuncağını rafında bulamazsa kriz ortaya çıkabilir. Her çocuk farklı tabii, duyarlılık dönemlerine de farklı giriyorlar sanırım. Derin daha henüz bu mertebede değil. Gerçi hep herşeyi onunla birlikte kaldırıyoruz ama yine de ben ona " Kızım şu oyuncağını en son nerey koymuştun, getirir misin?" diye sorduğumda önce biraz düşünüyor, sonra aklındaki yere gidiyor, bazen buluyor, bazen " Yok, orada" diyor ama kriz modu yaşanmıyor(henüz!). Ben yine de onun kendine has düzenini bozmamaya çalışıyorum.

Benim Montessori eğitiminde en çok sevdiğim noktalardan birisi de çocukların hep gerçek eşyalarla oynamalarını teşvik etmek, Gerçek tava, tencere, gerçek tabak, gerçek mandal, sepet, aklınıza ne gelirse. Derin mutfaktaki kesici aletler dışındaki tüm aletlerle oynuyor, yemek yapıyor, bulaşık yıkıyor, ortalığı temizliyor. "Gerçek objeler kullanınca gerçek dünyayı test etme ihtiyacı duymuyoruz." diyor Hilal Hanım. Hiçbirsey kırılmadı mı tabiki bir iki bardak kırdık ama onun dışında hiç oyle sürekli gözlerdeki, raflardaki tabakları alsın, atsın kırsın olmadı bizde. Bir iki kimyasal malzemelerin ve yemeklik salça, yağ vs. olduğu dolap hariç diğerleri hep açıktı. Hep açtı kapaklarını, eline aldı bardakları inceledi. Hala da inceliyor. Çok kısa bir süre plastik tabakla yemek yedi. Şimdi sofrada bizim tabaklarımızla gerçek çatal bıçakla sofra kuruluyor. Sadece küçükler:) Yanlışlıkla da büyük konduysa hemen uyarı alıyoruz. " Anneee, küçük çatal!"

Montessori sınıflarındaki çalışmalara gelince... Her materyalden bir tane var. Sırayla yapma, bekleme ve paylaşma alışkanlıklarının gelişmesi için. Açık raf sistemi hep aynı yerde duruyorlar.Çocuklar, bugün oynayamasalar da ertesi gün geldiklerinde o materyalin orada kendilerini beklediklerini biliyorlar. "Çocukların fiziksel harekete ihtiyaçları var. O yuzden de materyallerin durduğu raflarla, çalışma alanları arasında mesafe oluştururuz." Çalışma alanlarını yere açtıkları küçük halıları belirliyor. Bunu biz evde halının üzerindeki büyük bir elips olarak gerçekleştiriyoruz şimdilik ama yavaş yavaş ufak bir kilim edinip bu uygulamaya da geçeceğiz. Hilal Hanım'ın uyardığı bir başka nokta da tercihen tek renk ve dikkat çekmeyecek bir renk olması. Desenli ya da dikkat çekiçi bir renk olursa, üzerlerine koydukları materyallerle karışıp dikkat dağıtabilirler. Bir de "Çalışmayı törensel havada yapmak önemli." dedi Hilal Hanım. Bu çocukların da hoşlarına gidiyormuş. Bu noktada pek bir tecrübem olmadı henüz ama denemeye çalışacağım. Materyallerin olması gerektiği şekilde kullanımını destekler montessori. Başka bir amaç için kullanılmasın, olmaz. yorumu başta bana çok katı gelmişti. İlk bu yorumla da kızım kahverengi basamakları baget olarak kullanmak isteyince karşılaşmıştım. Sonrasında, okudukça çok da yanlış olmadığını anladım. Hala o kadar katı değilim. Kullanmak isterse bir iki defa uyarırım ama hala istere karışmam o da yaratıcılığı olur diye düşünüyorum ama montessori materyallerinin oyuncaklardan ayrılması ve daha eğitim aracı olarak görülmesi fikrine giderek yaklaştım. Yine oyun havasında oluyor tabiiki aktiviteler, kendi içinde bir disiplini olan ama çocuk istemezse kesinlikle zorlanılmayan bir yöntem olduğu için montessori okullarının katı olduğunu düşünmüyorum. Aksine ciddi bir özgürlük tanındığı inancındayım ve belli bir düzen çerçevesinde sadece yönlendirildiğini düşünüyorum. Ve bu bana çok doğru geliyor. Bu noktada da Hilal Hanım, "Materyallerin eğer istenmeyen şekilde kullanılmaya başlandığı gorulurse "su ile yatığımız başka çalışmalar var.", "huni ile su aktarmak ister misin?" gibi cümlelerle yaptığı aktiviteden uzaklaştırmanın doğru olacağını paylaştı. Materyallerin taşınmasında da aslında büyükler küçüklere örnek oluyorlar. Taşıyabildiğimiz halde lütfen tek elle değil de iki elle taşıyalım tepsileri, materyalleri. "İki elle taşımak önmli, daha güvenli." Ben de kızım bardağı tek elle elıp suyu içmeye çalışınca "kızım iki elinle tutar mısın bardağı" diyorum her seferinde. Ne öğrendik. Susulacak ve annesi de tek elle içmeyecek suyu. İki elle kaldırıp, yerine koyacak:) Son olarak da eğer aktivitenin ortasında bırakmak isterse, çocuklara sorular sorarak "sen bitirmek ister misin? Bu kadar yapmaktan memnun musun?" şeklinde yönlendirmeler yapılabileceğini söyledi.

Çoook uzun yazdım ama yazmak istediğim en son bir paragraf daha var. Bu da çocuklardaki başarı hissinin önemi hakkında. Yukarıda yazdıklarımın genel halini çeşitli yerlerde okumuştum ama 27 Şubat gününe kadar Montessori felsefesinin başarı ile direkt alakalı olduğunu kaçırmışım. Hilal Hanım, aktivitelerin kolaydan zora doğru gitmesinin sebebinin altında hep bu neden vardır diyor. Başaramayacağı büyüklükte aktiviteler hazırlamayın. Mesele kaptan kaba aktarma aktivitesinden kabı ağzına kadar fasulye ile doldurmayın. Sıkılmadan başabileceği miktarda olsun içindekiler. Ya da çocuğunuz hazır değilse başka bir aktiviteye geçmeyin, başarısız olmasını istemeyiz. Hem dediğim gibi bu zamana kadar bunu farketmediğime şaşrıdım, hem de sevdim yaklaşımı. Haftasonu kızıma ahşap bir set aldım ama alırken de zor olduğunun ve Derin'e fazla gelebileceğinin farkındaydım. Vidalı bir kısmı vardı, en azından oradan başlar diye düşünüyordum. Derin baktı. Ne yapacağını bilemedi. Ben de " bu biraz zormuş anneciğim şimdi kaldıralım, sonra tekrar bakarız" dedim. Şİmdi de bu zormuş anneciğim ağzına takıldı:) Bir anne ne kadar sürekli her söylediğine dikkat eder olabilir, bazen de olmuyor işte:)


Son paragraf demiştim. Hilal Hanım'ın çok beğendiğim ve başından beri benimsediğim bir sözü ile yazımı bitiriyorum.


Aslında hergün "yapamazsın"ı, çocuklarımızın o kadar da kafaslarına yerleştiriyoruz ki dikkat et düşersin, sen yapamazsın vs. sözcükleri çok tehlikeli. Biz ortam hazırlamalıyız. Çocuklar kendileri yapmalılar.


Yorumlarınızı bekliyorum. Hilal Hanım, yanlış anladığım, anlattığım bir nokta varsa lütfen paylaşınız. Mutlu çocuklar, mutlu aileler!


Sedef Uncu Akı & Derin (21 aylık)
http://www.akifamily.com





19 Mart 2010 Cuma

B.E.Ö - Mutfak

Bahar & Egemen (21 ay)

Bu haftanın konusu mutfak olunca, biz de karıştırdık biraz mutfağımızı, merak edenler için ayrıntılar bloğumuzda http://egemenesas.blogspot.com/
Sevgiler



18 Mart 2010 Perşembe

90 YIL ÖNCESİNİN BİR VASİYETİ; ATATÜRK VE MONTESSORİ EĞİTİM SİSTEMİ

MEB'nin yeni çıkarmış olduğu "İ s t a n b u l E ğ i t i m v e Kü l t ü r D e r g i s i"nde çıkan bir makaleyi sizlerle paylaşmak istedik. Diğer yazılardanda ilgilenebileceğiniz olur ve belki dergiyi de görmek istersiniz diye tamamının linkini veriyoruz.

90 YIL ÖNCESİNİN BİR VASİYETİ; ATATÜRK VE MONTESSORİ EĞİTİM SİSTEMİ

Umarız beğenirsiniz.

Sevgiler
Gülter

gultermahmut.blogspot.com

16 Mart 2010 Salı

EVDE ÇOCUKLA YAPILABİLECEK AKTİVİTELER -1-


Buz gibi soğuk veya bol yağmurlu havalarda, dışarısı çok sıcak diye ya da polen alerjisi yüzünden bizim gibi eve mahkumsanız; bakıcısı ile çocuğunuza aktivite arayışındaysanız,  okul öncesi çağındaki çocuğumla neler yapabilirim diyorsanız bizim yaptıklarımıza bir göz atın derim.
  • Mutfak işi

  • Genel temizlik

  • Özbakım

  • Boya çalışması

  • Artık materyal çalışması
 
  • Yırtma/yapıştırma/kolaj/kesme

  • Mevsim grafiği Okul zamanından tamamlanmamış bir proje. Havada & yerde yapraklar var sararmış:)

  • Hala yoksaPamuklara sarmalanmış bir kardan adam bizimkisi pamuksuz oldu:)

  • Baskı resim


  • Maske&Kostüm

  • XOX/SOS oyunu

  • İp faaliyetleri

  •  Kukla tiyatrosu

  • Çizgi çalışması
  • Sınırlı boyama

  • Masal kahramanlarını canlandırma

  • Resim tamamlama

9 Mart 2010 Salı

Giyinme Kitabı

Sebile Şenyurt Şimşek
Bu kitabı mail gurubunda bir arkadaş paylaşmıştı. Çocuklara yapılabilir diye. Bende nicedir yapmaya çalışıyorum. Geçen hafta bitti. Çocukların eline verdiğimde, fermuar çekmede, çıt çıt kapamada, ayakkabı giymede, bebeğin saçından toka çıkarmada başarılılar. Ancak kemer takma, düğme ve askılı pantalonda daha çalışmamız lazım.
Nasılmı yaptım. Ilk önce deli işi diyen arkadaşlar haklıymış. Dikiş dikmeyi bilmememe rağmen, sen eski terzi kızısın yaparsın dedim kendime. Babamızda ne var canım, düz dikiş değilmi dedi. Bende yaparım. Penye kumaş dikerken esneyip yamulunca pes edip gitti. Sonra oturdum kayınvalidemin dikiş makinesine. Yavruların küçülmüş kıyafetlerini seçtim, kestim. Tek kat kumaşın üstüne kestiğim kıyafetleri diktim. Bazı yerler yamuk oldu ama önemli olan işlevini yerine getiriyor olması. Sonra 2 kat kumaş arasına slikon elyafla üç katı beraber diktim ve ters çevirdim. Açık kalan kısmıda çevirdikten sonra diktim. Sonra hepsini üst üste koyarak sırtlarından sayfaları birleştirdim. Bu kısmı elde diktim. Böylelikle puf puf yumuşak bir kitap oldu.















4 Mart 2010 Perşembe

Montessori Seminer Duyurusu

Sevgili Nuran'in onculugunde 27 ve 28 Mart'ta Istanbul'da iki Montessori semineri gerceklesecektir. Montessori egitmeni sertifikali Sayin Hilal Mutlusoy Oktem'in verecegi seminerler icin son birkac yer kalmistir. Basvuru icin sevgili Nuran ile iletisime gecebilirsiniz.


Saygilar

Archi*Sugar

2 Mart 2010 Salı

Hikaye Sıralama (NAR/28 ay)

Eğer bir fareye kurabiye verirsen...

Nar bu aktiviteyi çok sevdiği için burada da paylaşmak istedim. Laura Numeroff'un "If you give a a mouse a cookie" adlı, talepkar bir sevimli fareyi anlattığı hikayesini birlikte canlandırmak, hem çok basit hem de eğlendirici, ilgi çekici. Hikaye bir fare ve bir kurabile ile başlıyor ve en sonunda yeniden başa dönüyor, "çember" hikaye..

Benim ulaştığım internet kaynaklarından eğer yanlışım yoksa sıralama şöyle: Eğer bir fareye kurabiye verirsen, bir güzel yiyip yutabilmek için bir bardak t ister, sütü içebilmek için pipet ister, içtikten sonra ağzını silebilmek için peçete ister, ağzının kenarında kırıntı kalıp kalmadığını görmek için ayna ister, aynaya bakınca bir tutam saçının fazla uzadığını farkeder ve bir makas ister, makasla saçını keser ve yere dökülen saçları temizlemek için bir süpürge ister, her yeri bir güzel siler süpürür ve yorulur, yorulunca dinlenmek için yatak ister, yatağa yatınca canı kitap okumak ister, kitabın sayfalarını çevirirken resimlerine hayran olur ve kendisi de bir resim yapmak için boya ister, boyanın yanında kağıt ister, resmini yapar ve altına imza atmak için kalem ister, imzasını da attıktan sonra resmini asabilmek için yapışkan bant ister, bantı da aldıktan sonra resmini asabileceği bir buzdolabı ister, buzdolabına resmini asar ve o anda çok susadığını farkeder ve bir bardak süt ister....sütün yanında kurabiye ister... ve hikaye aynen yeniden başa döner..devam eder...



Hikaye canlandırma aktivitesi için önce bir oyuncak fare ve bir adet oyuncak kurabiye bulduk, sonra farenin istediği her bir nesneyi bir sepetin içine doldurduk. Bir bardak (süt için), bir pipet, peçete, minik bir ayna, oyuncak makas, küçük bir süpürge, küçük bir yatak, minik bir kitap, bir parça kağıt ve pastel boya, bir kalem, bir bant ve oyuncak buzdolabı.
Ben bir iki kez hikayeyi anlatırken tek tek sırasıyla nesneleri de sonunda bir çember yapacak şekilde dizdim. Bir dahaki anlatışta Nar farenin hangi durumda ne istediğini kendisi söylemeye başladı. Ağzı kirlenmiş, peçete... saçını kesmek için makas, saçlar yere dökülmüş süpürge vs vs.. Farenin yaptıklarını bizzat hareketlerle canlandırmaya (aynaya bak, saç kes, süpür, esne vs) özendirmesinin yanısıra, neden-sonuç ilişkisini basit de olsa kurabilmesi için eğlenceli bir aktivite oldu. Bu ara her sabah ben işe gitmeden fareye bir kurabiye verip, hikayeyi başa sarıyoruz:)


idilvenar