Sevgili Iraz'ın yoğun çabaları ile Adana'da 27 Şubat 2010 tarihinde bir montessori semineri düzenlendi. Ankara'da bulunan Binbir Çiçek Çocuklar Evi'nin sahibi, 3-6 yaş montessori eğitmenliği ve okul direktörlüğü sertifikası bulunan, Hilal Mutlusoy Öktem, bir gününü bize ayırarak evde montessori uygulamaları hakkında bilgilendirmede bulundu. Bu seminer sırrasında aldığım notları sizlerle paylaşmak istedim. Aslında en başında bakıcımızın da bu seminere gelmesini istemiştim ama o zaman Derin'e kim bakacak sorusu gündeme gelince yanlız katıldım. Sonradan da farkettim ki, notları hep sanki onunla paylaşmak için almışım.
Öncesinde biraz bizim montessori tarihçemizi anlatayım. Kızım doğduktan sonra internette karşılaştım bu felsefe ile daha sonra da Montessori eğitimi yahoo grubuna katıldım. Şimdi iyiki katılmışım diyorum. Hem oradaki paylaşımlarla hem de daha sonra kendimde oluşturduğum kütüphanem ile daha yakından tanıma fırsatım oldu. Kendi düşünüşüme çok yakın buldum. Okumaya devam ettim. Devam ettikçe ve Derin'i gözlemledikçe söylenenlerin doğruluğunu gördüm. Şaşırdım, sevindim. Hala okumaya devam ediyorum.Dört dörtlük tüm bildiklerimi uygulayabiliyor muyum, hayır tabiiki ama bunu aklıma takmaktan da vazgeçtim. Neleri uygulayabilirsek kar diye bakıyorum. Herkesin kendi durumuna uygun bir yorumlaması oluyor bu tip felsefeleri benimki de biraz oyle. Hilal Hanım biz sorular sordukça, bir yerde, "bir anne montessori eğitimcisi değildir. Anne annedir. Ben evde çocuklarıma o şekilde davranmıyorum." gibi bir cümle kurmuştu seminerde. Haklı aslında. Aktivitelerde istenilen düzeni sağlamada ben de boyle bir ayırım olsa guzel olurdu diye dusunuyorum. Çünkü çocuğunuzla paylaştığınız bir dili yavaş yavaş da olsa montessori aktivitesi tarzına çevirmeniz zor olabiliyor. Okulda benzer bir yaklaşıma farklı bir çevre olarak algılayarak daha kolay adapte olabilir. Eğitmen olmanın verdiği yaklaşım tarzı da tabiiki burada belirleyici rol oynar. Ama maalesef bizim burada, Adana'da, %100 montessori felsefesi ve uygulamaları ile faaliyet gösteren bir mekanımız olmadığından, ben yine de yapabildiğim kadar yapmaya devam edeceğim. Nasıl mı? Öncelikle daha az konuşarak. Nedense, bende ve çevremde hep yapılan aktiviteyi anlatarak yapma alışkanlığı var. Ben aslında bu durumun çocukların sözcük dağarcığını genişlettiğini düşünürüm. Fakat hem Derin'in yaptığı işe dışarıdan müdahale etmemek, hem konsantrasyonunu bozmamak adına susmak önemli. Bir başka kritik önemini daha paylaştı Hilal Hanım. Süngerle suyu kaptan kaba aktarma aktivitesini gösterirken ilkini konuşarak gösterdi, ikincisini de hiçbir kelime soylemeden. Sessiz gösterimde o kadar konsantre olunabiliyorki yapılan eyleme, kendime şaşrıdım.Üstüne Hilal Hanım " konuşarak yaptığımda su damlalarının sesini farketmiş miydiniz?" diye sordu. Cevap: Hayır! Sonuç olarak kendim sustum. Etraftakileri susturmam zaman alıyor, ya da yanlış soyledim olmayacak. Ama ona aklımı takmaktan da vazgeçtim. Derin'de belli bir yere kadar geldik. Defne'de daha bilnçli oluyoruz. Bakalım bu açıdan farkı göreceğiz. Bu konu ile bağlantılı Hilal Hanım'ın başka söyledikleri alıntı halinde aşağıdadır:
- Çocuk görsel olarak bir kere uyarılıyorsa, işitsel olarak uyarmıyoruz. Çalışmalarımızı sessizce gösteriyoruz.
- Tek duyuyu uyardığımızda daha çok ciddiye alıyorlar.
- "Şimdi sana bir çalışma göstermek istiyorum, beni izler misin?" cümlesi ile dikkatini sunuma yönlendirebiliriz.
- Süreç tam ortasında kesilmemeli. Daha dediğini tamamlamadan "bunu mu demek istiyorsun" demek süreci kesmek oluyor.Bu bizim onu desteklediğimizi düşündüğümüz ama onun gelişimini engelleyici bir davranıştır.
Çok beğendiğim bir başka cümle "Çocuklar sonucu değil süreci severler." Kuleyi en yükseğe tırmandırmış, tüm şekillleri deliklerden atmış kimin umurunda. Derin'in değil. "Kule yapalım" diye başlayıp üç dört blok üstüste koyup, yıkıp, yeniden yapar, yıkıp tekrar yapar kızım. Düzgün koymak da önemli değil onun için. Bizim gözümüze batıyor oyle seyler, aman yıkılacak diyoruz, sonrasında neden olduğunu bilmeden ,yıkılınca üzülüyor çocuklarımız. "Çocuk bir aktiviteyi kendi ikna olana kadar yapmalı" diyor Hilal Hanım. İkna olunca zaten başka bir aktiviteye/oyuncağa geçiyorlar öyle değil mi?
Düzen de önemli başka bir konu. Bir çok bacağı var aslında bu konunun montessori felsefesinde, çocuğa göre düzenlenmiş çevre (bir başka yazımda bizim çevremizi de anlatacağım), oyuncaklarının aynı yerde olması oynandıktan sonra kaldırılıp sonraki oyuncağa öyle geçilmesi gibi düzeni destekleyici davranışlar ve belki de en önemlisi, Montessori'nin anlattığı duyarlılık dönemlerinden biri olan düzen. "1-3 yaş arasında ev içerisindeki düzenine saygı duyulmalı.".Eğer rafından oyuncak eksiltilecekse birlikte yapılmalı bu iş, uyandığında sizin o uyurken kaldırdığınız bir oyuncağını rafında bulamazsa kriz ortaya çıkabilir. Her çocuk farklı tabii, duyarlılık dönemlerine de farklı giriyorlar sanırım. Derin daha henüz bu mertebede değil. Gerçi hep herşeyi onunla birlikte kaldırıyoruz ama yine de ben ona " Kızım şu oyuncağını en son nerey koymuştun, getirir misin?" diye sorduğumda önce biraz düşünüyor, sonra aklındaki yere gidiyor, bazen buluyor, bazen " Yok, orada" diyor ama kriz modu yaşanmıyor(henüz!). Ben yine de onun kendine has düzenini bozmamaya çalışıyorum.
Benim Montessori eğitiminde en çok sevdiğim noktalardan birisi de çocukların hep gerçek eşyalarla oynamalarını teşvik etmek, Gerçek tava, tencere, gerçek tabak, gerçek mandal, sepet, aklınıza ne gelirse. Derin mutfaktaki kesici aletler dışındaki tüm aletlerle oynuyor, yemek yapıyor, bulaşık yıkıyor, ortalığı temizliyor. "Gerçek objeler kullanınca gerçek dünyayı test etme ihtiyacı duymuyoruz." diyor Hilal Hanım. Hiçbirsey kırılmadı mı tabiki bir iki bardak kırdık ama onun dışında hiç oyle sürekli gözlerdeki, raflardaki tabakları alsın, atsın kırsın olmadı bizde. Bir iki kimyasal malzemelerin ve yemeklik salça, yağ vs. olduğu dolap hariç diğerleri hep açıktı. Hep açtı kapaklarını, eline aldı bardakları inceledi. Hala da inceliyor. Çok kısa bir süre plastik tabakla yemek yedi. Şimdi sofrada bizim tabaklarımızla gerçek çatal bıçakla sofra kuruluyor. Sadece küçükler:) Yanlışlıkla da büyük konduysa hemen uyarı alıyoruz. " Anneee, küçük çatal!"
Montessori sınıflarındaki çalışmalara gelince... Her materyalden bir tane var. Sırayla yapma, bekleme ve paylaşma alışkanlıklarının gelişmesi için. Açık raf sistemi hep aynı yerde duruyorlar.Çocuklar, bugün oynayamasalar da ertesi gün geldiklerinde o materyalin orada kendilerini beklediklerini biliyorlar. "Çocukların fiziksel harekete ihtiyaçları var. O yuzden de materyallerin durduğu raflarla, çalışma alanları arasında mesafe oluştururuz." Çalışma alanlarını yere açtıkları küçük halıları belirliyor. Bunu biz evde halının üzerindeki büyük bir elips olarak gerçekleştiriyoruz şimdilik ama yavaş yavaş ufak bir kilim edinip bu uygulamaya da geçeceğiz. Hilal Hanım'ın uyardığı bir başka nokta da tercihen tek renk ve dikkat çekmeyecek bir renk olması. Desenli ya da dikkat çekiçi bir renk olursa, üzerlerine koydukları materyallerle karışıp dikkat dağıtabilirler. Bir de "Çalışmayı törensel havada yapmak önemli." dedi Hilal Hanım. Bu çocukların da hoşlarına gidiyormuş. Bu noktada pek bir tecrübem olmadı henüz ama denemeye çalışacağım. Materyallerin olması gerektiği şekilde kullanımını destekler montessori. Başka bir amaç için kullanılmasın, olmaz. yorumu başta bana çok katı gelmişti. İlk bu yorumla da kızım kahverengi basamakları baget olarak kullanmak isteyince karşılaşmıştım. Sonrasında, okudukça çok da yanlış olmadığını anladım. Hala o kadar katı değilim. Kullanmak isterse bir iki defa uyarırım ama hala istere karışmam o da yaratıcılığı olur diye düşünüyorum ama montessori materyallerinin oyuncaklardan ayrılması ve daha eğitim aracı olarak görülmesi fikrine giderek yaklaştım. Yine oyun havasında oluyor tabiiki aktiviteler, kendi içinde bir disiplini olan ama çocuk istemezse kesinlikle zorlanılmayan bir yöntem olduğu için montessori okullarının katı olduğunu düşünmüyorum. Aksine ciddi bir özgürlük tanındığı inancındayım ve belli bir düzen çerçevesinde sadece yönlendirildiğini düşünüyorum. Ve bu bana çok doğru geliyor. Bu noktada da Hilal Hanım, "Materyallerin eğer istenmeyen şekilde kullanılmaya başlandığı gorulurse "su ile yatığımız başka çalışmalar var.", "huni ile su aktarmak ister misin?" gibi cümlelerle yaptığı aktiviteden uzaklaştırmanın doğru olacağını paylaştı. Materyallerin taşınmasında da aslında büyükler küçüklere örnek oluyorlar. Taşıyabildiğimiz halde lütfen tek elle değil de iki elle taşıyalım tepsileri, materyalleri. "İki elle taşımak önmli, daha güvenli." Ben de kızım bardağı tek elle elıp suyu içmeye çalışınca "kızım iki elinle tutar mısın bardağı" diyorum her seferinde. Ne öğrendik. Susulacak ve annesi de tek elle içmeyecek suyu. İki elle kaldırıp, yerine koyacak:) Son olarak da eğer aktivitenin ortasında bırakmak isterse, çocuklara sorular sorarak "sen bitirmek ister misin? Bu kadar yapmaktan memnun musun?" şeklinde yönlendirmeler yapılabileceğini söyledi.
Çoook uzun yazdım ama yazmak istediğim en son bir paragraf daha var. Bu da çocuklardaki başarı hissinin önemi hakkında. Yukarıda yazdıklarımın genel halini çeşitli yerlerde okumuştum ama 27 Şubat gününe kadar Montessori felsefesinin başarı ile direkt alakalı olduğunu kaçırmışım. Hilal Hanım, aktivitelerin kolaydan zora doğru gitmesinin sebebinin altında hep bu neden vardır diyor. Başaramayacağı büyüklükte aktiviteler hazırlamayın. Mesele kaptan kaba aktarma aktivitesinden kabı ağzına kadar fasulye ile doldurmayın. Sıkılmadan başabileceği miktarda olsun içindekiler. Ya da çocuğunuz hazır değilse başka bir aktiviteye geçmeyin, başarısız olmasını istemeyiz. Hem dediğim gibi bu zamana kadar bunu farketmediğime şaşrıdım, hem de sevdim yaklaşımı. Haftasonu kızıma ahşap bir set aldım ama alırken de zor olduğunun ve Derin'e fazla gelebileceğinin farkındaydım. Vidalı bir kısmı vardı, en azından oradan başlar diye düşünüyordum. Derin baktı. Ne yapacağını bilemedi. Ben de " bu biraz zormuş anneciğim şimdi kaldıralım, sonra tekrar bakarız" dedim. Şİmdi de bu zormuş anneciğim ağzına takıldı:) Bir anne ne kadar sürekli her söylediğine dikkat eder olabilir, bazen de olmuyor işte:)
Son paragraf demiştim. Hilal Hanım'ın çok beğendiğim ve başından beri benimsediğim bir sözü ile yazımı bitiriyorum.
Yorumlarınızı bekliyorum. Hilal Hanım, yanlış anladığım, anlattığım bir nokta varsa lütfen paylaşınız. Mutlu çocuklar, mutlu aileler!
Sedef Uncu Akı & Derin (21 aylık)
http://www.akifamily.com
Son paragraf demiştim. Hilal Hanım'ın çok beğendiğim ve başından beri benimsediğim bir sözü ile yazımı bitiriyorum.
Aslında hergün "yapamazsın"ı, çocuklarımızın o kadar da kafaslarına yerleştiriyoruz ki dikkat et düşersin, sen yapamazsın vs. sözcükleri çok tehlikeli. Biz ortam hazırlamalıyız. Çocuklar kendileri yapmalılar.
Yorumlarınızı bekliyorum. Hilal Hanım, yanlış anladığım, anlattığım bir nokta varsa lütfen paylaşınız. Mutlu çocuklar, mutlu aileler!
Sedef Uncu Akı & Derin (21 aylık)
http://www.akifamily.com
3 yorum:
ama ama ben nasıl kaçırdım hemde adanada bu seminer...
çok üzüldüm şimdi çünkü bu konuyu bilen insanlardan dinlemeyi çok istemiştim.
eğer bir daha böyle bir konferans olursa beni de haberdar edermisiniz.
sevgiler.yazdıklarınızda açıklayıcı ve güzeldi teşekkürler..
Merhaba SElda Hanım,
Ben de üzüldüm şimdi sizin Adana'da oldugunuzu öğrenince. Montessori yahoo grubuna üye misiniz? Iraz orada duyurmuştu çünkü semineri. Ben de bundan sonra sizi de aklımda tutacağım. Buluşmak, konuşmak dileğiyle,
değilim canım:)
neyse aklında olmasına sevindim bundan sonra böyle nir etkinlikte burayada yazarsanız sevinirim:)
sevgiler
Yorum Gönder